Önde bir adam, arkada köpek, onun arkasında iki tabut, tabutların arkasında tek sıra kuyruk hâlinde yürüyen 200 kişiye yakın erkek... Biraz takip etmiş. Meraktan çatlayacak, dayanamamış, öndeki adama yanaşmış:
“Başınız sağ olsun.”
“Sağ ol.”
“Ağabey, bu arkanızdaki tabutlar ve köpek nedir?”
“Sorma arkadaş, o benim pitbull. Hanıma saldırdı, hanım sizlere ömür!”
“Peki diğer tabut?”
“Sorma kardeşim, benim köpek kayınvalideye de saldırdı, o da sizlere ömür...”
Sessizce biraz yürümüşler. Bizimki biraz sonra:
“Ağabey, yanlış anlama; bir şey soracağım.”
“Nedir?”
“Ağabey, köpeği şöyle iki gün ödünç alabilir miyim?”
“Olur, yalnız kuyruğun en arkasına geçmen lâzım!”
Ortak hedef insanları birleştirir.
(Bu arada Reha Muhtar, eşini bilmem kaç yerinden bıçaklayıp öldürmüş bir caniyle haberlerde telefon görüşmesi yapıyor. Giriş cümlesi şu: “Başınız sağ olsun efenim!”)
Benim değerli öğrencim Salih Evsan’ın bir anısı var, çok etkileyici: “1976 yılında memleketi olan Ardeşen’e bir Alman profesör geliyor. Salih Bey, genç bir öğrenci ve hocaya çevirmenlik yapıyor. Profesör bir bakkalla karşılaşıyor ve soruyor bakkala: “Önümüzdeki yıl için ne hedefin var?” Bakkal bön bön bakıyor. “Beş yıl sonraki hedefin ne?” Bakkal “Yok hedef medef.” diyor. “Peki ya on yıl sonra?”, “Yüz yıl sonrası için ne hedefin var?” Bakkalda tık yok! Profesör dönüyor ve Salih Bey’e diyor ki: “Söyle ona, kapatsın bu dükkânı.”
Aslında temelde hayatınızı iki türlü yaşarsınız:
1- Karşılaştığınız olaylara tepkiler vererek,
2- Hedef belirleyip o yolda adımlar atarak.
Birinci gruba kendi hayatımdan bir örnek vereyim: Üç-dört yıl önce çok iyi bir ev