Sayın Bozbeyli’nin naklettiği bir haüra, onun tenkit sanatını nasıl uyguladığının güzel bir misalidir:
Eve gelip giden gençlerden biri, kendisine emanet edilen bir sırrı saklayamaz, açıklar. Rahmi Ağabey, hiç beklemediği bu duruma çok üzülür. Bu arkadaşını münasip bir biçimde uyarmak ister. Uyarısını bir hikâye anlatarak yapacaktır.
Sır tutamayan gencin eve geldiği bir gün, bir münasebetle şu ilginç olayı anlatır:
— Fransa’da, bir papazın uşağı, dul bir kadının evine girerek, kadını öldürmüş, altınlarını ve takılarını da alarak ortadan kaybolmuştu.
Ancak, o kadının evine papazdan başka kimse giremiyordu. Papaz’ın uşağı da, ancak papazın cübbe ve papuçlarını giyerek bu eve girebilmişti.
Uşak, evden çıkıp papaza gelmiş, günah çıkartmış ve sonra da ortalıktan kaybolmuştu.
Bu yüzden Papaz tutuklanmış ve sürgüne yollanmıştı.
Ancak bütün ısrarlara rağmen, çıkarttığı günahın gerçek sahibini hiç kimseye söylememişti.
Hikâye biter bitmez, sır tutamayan genç büyük bir mahcubiyet içinde der ki:
— Bir papaz kadar olamadım değil mi Ağabey?”
Maksat hasıl olmuş, gerekli uyarı kibarca yapılmıştı.